“Asimilasyon” Kelimesinin Tanımı ve Asimilasyon Teorileri

Asimilasyon veya kültürel asimilasyon, farklı kültürel grupların giderek daha fazla birbirine benzediği süreçtir. Tam asimilasyon tamamlandığında, eskiden farklı olan gruplar arasında ayırt edilebilir bir fark yoktur. Asimilasyon en çok, azınlık göçmen gruplarının çoğunluğun kültürünü benimsemeye başlaması ve böylece değerler, ideoloji, davranış ve pratikler açısından onlara benzemesi açısından tartışılır. Bu süreç zorla veya kendiliğinden olabilir ve hızlı veya aşamalı olabilir.

Yine de asimilasyon her zaman bu şekilde gerçekleşmez. Farklı gruplar, yeni, homojen bir kültüre karışabilir. Bu, eritme potası metaforunun özüdür(doğru olsun ya da olmasın genellikle ABD‘yi tanımlamak için kullanılır)Ve asimilasyon genellikle zaman içinde doğrusal bir değişim süreci olarak düşünülürken, bazı ırksal, etnik veya dini azınlık grupları için süreç, önyargı üzerine inşa edilen kurumsal engellerle kesintiye uğrayabilir veya engellenebilir.

Her iki durumda da, asimilasyon süreci insanların birbirine daha çok benzemesiyle sonuçlanır. Süreç ilerledikçe, farklı kültürel geçmişe sahip insanlar, zamanla giderek aynı tutumları, değerleri, duyguları, ilgileri, bakış açısını ve hedefleri paylaşmaktadırlar.

Asimilasyon Teorileri

“Asimilasyon” Kelimesinin Tanımı ve Asimilasyon TeorileriSosyal bilimlerdeki asimilasyon teorileri, yirminci yüzyılın başında Chicago Üniversitesi merkezli sosyologlar tarafından geliştirilmiştir. ABD’deki bir sanayi merkezi olan Chicago, Doğu Avrupa’dan gelen göçmenlerin ilgisini çekmekteydi. Bazı önemli sosyologlar, ana akım topluma asimile ettikleri süreci ve bu süreci ne tür şeylerin engelleyebileceğini incelemek için dikkatlerini bu nüfusa çevirmişlerdir. William I. Thomas, Florian Znaniecki, Robert E. Park ve Ezra Burgess gibi sosyologlar, Chicago ve çevresindeki göçmen ve ırksal azınlık nüfusu ile bilimsel olarak titiz etnografik araştırmaların öncüleri olmuşlardır. Çalışmalarından asimilasyon üzerine üç ana teorik bakış açısı ortaya çıkmıştır. Bu teoriler şunlardır:

Birinci Teori: Asimilasyon, bir grubun kültürel olarak zamanla diğerine benzediği doğrusal bir süreçtir. Bu teori bir mercek olarak ele alındığında, göçmen nesillerin kültürel olarak geldiklerinde farklı olduğu, ancak bir dereceye kadar baskın kültüre asimile olduğu göçmen ailelerde kuşaksal değişimler görülebilir. Bu göçmenlerin ilk nesil çocukları büyüyecek, sosyalleşecek ebeveynlerinin ülkesinden farklı bir toplum içinde yer alacaklardı.

Çoğunluk kültürü, kendi yerel kültürleri olacaktır, ancak bu topluluk ağırlıklı olarak homojen bir göçmen grubundan oluşuyorsa, evdeyken ve toplulukları içindeyken ebeveynlerinin yerel kültürünün bazı değerlerine ve uygulamalarına bağlı kalabilirler. İlk göçmenlerin ikinci kuşak torunları, büyükanne ve büyükbabalarının kültür ve dillerini koruma olasılıkları daha düşüktür ve kültürel olarak çoğunluk kültüründen ayırt edilemez olmaları muhtemeldir. Bu, ABD’de “Amerikanlaşma” olarak tanımlanabilecek bir asimilasyon biçimidir. Göçmenlerin bir “eritme potası” toplumu içinde nasıl tükendiklerine dair bir teoridir.

İkinci Teori: Asimilasyon, ırk, etnik köken ve din temelinde farklılık gösterecek bir süreçtir. Bu değişkenlere bağlı olarak, bazıları için pürüzsüz, doğrusal bir süreç olabilirken, diğerleri için ırkçılık, yabancı düşmanlığı, etnosentrizm ve dini önyargıdan kaynaklanan kurumsal ve kişilerarası engellerle engellenebilir. Örneğin, yirminci yüzyılın büyük bir bölümünde ırksal azınlıkların ağırlıklı olarak beyaz mahallelerde ev satın almalarının kasıtlı olarak engellendiği konut yeniden çizgi uygulaması, konut ve sosyal ayrımı körüklemiştir. Hedeflenen gruplar için asimilasyon sürecini engellemiştir. Bir başka örnek de, genellikle dini kıyafet unsurları nedeniyle dışlanan ve bu nedenle sosyal olarak ana akım toplumdan dışlanan Sihler ve Müslümanlar gibi ABD’deki dini azınlıkların karşılaştığı asimilasyon engelleri olabilir.

Üçüncü Teori: Asimilasyon, azınlık kişi veya grubun ekonomik durumuna göre farklılık gösterecek bir süreçtir. Bir göçmen grubu ekonomik olarak marjinalize edildiğinde, gündelik işçi veya tarım işçisi olarak çalışan göçmenlerde olduğu gibi, ana akım toplumdan sosyal olarak da marjinalleştirilmesi muhtemeldir. Bu şekilde, düşük ekonomik durum, büyük ölçüde hayatta kalmak için kaynakları (barınma ve yiyecek gibi) paylaşma gerekliliği nedeniyle göçmenleri bir araya gelmeye ve kendilerini korumaya teşvik edebilir. Yelpazenin diğer ucunda, orta sınıf veya varlıklı göçmen nüfus, ana akım topluma asimilasyonunu teşvik eden evlere, tüketim mallarına ve hizmetlerine, eğitim kaynaklarına ve boş zaman etkinliklerine erişebileceklerdir.

Bir cevap yazın